Sergen mi Rafa Silva mı?

Gazeteci Orhan Can'ın Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşe yazısı:

Sergen mi Rafa Silva mı?

Şike operasyonunda yazmıştım.

Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru…

Kimdir bu Katharina Blum?

Neden onuru çiğnenmişti?

Zamanın hainleri kulüp yöneticilerine yapmıştı.

Sonra askerlere, bilim insanlarına, gazetecilere…

Daha sonra belediyecilere…

Gazetecilere her daim devam tabii…

Şimdi, “sosyal medya” denen “mitralyöz” baskın kültür…

Sosyal medyanın acımasız “kurşunları” da şu sıralar Sergen Yalçın’a…

Bakın bu, medyanın cinayet aleti Kalaşnikofa dönüşmesinin hikayesidir!

Günlerce linç edilen Sergen Yalçın’ın, Rafa’nın menajerinin açıklaması ile olayın temizi olduğu ortaya çıktı.

(Sergen Yalçın bu olaydan aklandı. Ancak, Sergen kıskançlığı linç edilmeye devam edeceğini gösteriyor)

Gazeteciler, yapılan açıklamaların satır aralarında nelerin olduğunu, cümlelerin içindeki gizli kodları görürler.

21 maddelik açıklamanın son maddesine kadar itiraf vardır. 

Hani “Şecaat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler” misali…

‘Kendisini anlatırken yediği naneleri anlatmaktır’ bunun adı…

“Bize projelerde sözler verildi hiçbiri olmadı” deniliyor. “Kandırıldık” diyorlar. Besbelli, transferi yapanlar ikna sürecinde kendileri açısından iyi iş çıkarmışlar..

Kısacası “Bütün bu haltları gitmek için yapıyoruz” diyor adam!

Besbelli iyi bir teklif almışlar ki gitmek için böylesine ukalaca davranıyorlar.

Ancak işin içine FIFA mifa lafı girince de ‘Sözleşmeye sadığız’ deniyor.

Açıklamanın en trajı-komik kısmı ise Nevzat Demir Tesisleri koordinatörünün ismiyle “Bu konuyu defalarca konuştuk, o bizi anlayışla karşıladı" denmesi...

Birader, bahsettiği kişi tesis koordinatörü tesis, kulüp başkanı değil!

Sözleşmeyi o feshedemez!

Hayat böyle bir şey işte, ‘Davacının ahmağı derdini mübaşire anlatırmış’…

Yediler salkımı ama ele verdiler talkını… Futbolu bırakma hikayesi ise aslında tehdidin hasosu. Açıklamada ne diyor “kızgınlıkla” söylendi. Ağızdan kaçtı... İnanırsan üstüne çay da içebilirsin.

Sergen Yalçın’a kibirli, egolu denilebilir. Takım kurgusu hatalı diyebilirsiniz ama bu olayda mağdur olduğu belli…

( NOT: 21 maddelik açıklama, “yönetimin” olayları “yönetemediğini” de göstermiştir. Aylardır adam müdahale etmez mi? )

Peki şimdi,

haftalardır Sergen’e yapılan linç, onur kırıcı paylaşımlar ne olacak?

Kim verecek bunların hesabını…

Ne çok Sergen Yalçın başarısız olsun isteyen varmış.

Ne çok insan varmış “Sergen zora düşsün de vuralım” diyen.

İçten içe kin duyan, nefret eden… Kıskanç ve haset!

Bu olay gösterdi ki Beşiktaş’ın düşmana ihtiyacı yok, içeridekiler yetiyor…

Bakın, gazetecilik okulunda okurken çok idealisttik.

Güneşten su sıkardık!

Sert çocuklardık.

Hem muhabirlik yapar hem de okurduk.

Baba paramız yoktu…

Gece muhabirliği yapar, gündüzleri okul kantinindeki banklarda uyurduk.

Ahlak, erdem, onur ilke meselesiydi. Yalan söylendiğinde etrafındakiler tarafından kınanırdın. Hırssız olan ise dışlanırdı.

Ne çok severdim Attila İlhan’ın o dizelerini…

İdealizmi anlatması bakımından yazıyorum,

“O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan

uğrunda asılırız...” derdik...

Yani, sadece gerçeğin peşinde koşardık.

Elbette o yıllarda da suçsuz insanlar başlıklarla vurulurdu.

Kelimelerle, harflerle kurşuna dizilirdi.

Hem de manşetlerden…

Suçlu olduğu kanıtlanana kadar herkes masumdu oysa.

Bir kitap önerilmişti bize. Tiyatrosu bile vardı.

“Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru”

İletişim okullarında ders olarak okutulası gereken bir kitap.

Konusu şöyleydi:

Almanya’da yaşayan Katharina Blum isimli bir kadın vardır.

Anacığı ile yaşar.

Güzel sayılmaz. Hatta kimsenin dikkatini bile çekmeyen bir kadındır.

Tabii 70’li yıllarda tüm dünyada Sosyalizm rüzgarları esmektedir.

İtalya’da Kızıl Tugaylar, Almanya’da “Baader-Meinhof” örgütü.

Bir gün Katharina’nın oturduğu apartmana bir erkek taşınır.

Örgüt üyesidir...

Sıradan ve yalnız bu Alman kadınına ilk kez biri ilgi gösterir.

Aslında kendini kamufle etmek için yapar bunu.

Kadına gülümser. Kibar davranır. Katharina’ya sıcak davranır.

Yüreğinde bir “Kıpraşma” hisseder Katharina.

Komşuya yemek yapar, onunla konuşur Katharina.

Çok geçmez, evi polisler basar.

Adam kaçar ama karşı dairedeki Katharina gözaltına alınır…

Tabii manşetler yıkılır!

“Dişi militan yakalandı..”, “Katilin sevgilisi..”, “Örgüt üyesi..”, “Anarşist..” vs.

Günlerce sürer yargısız infaz.

Sorgulamadan yayın yapar Alman medyası!

Masum bir insanın hayatı karartılır acımasızca…

Oysa; o güne kadar, hiç kimsenin ilgi göstermediği sıradan bir Alman kadındır o!

Suçsuz olduğu ortaya çıkar Katharina’nın…

Serbest bırakılır ama adı bir kez ‘Dişi militan’ veya ‘teröriste’ çıkmıştır…

Örgütle mörgütle uzaktan yakından alakası olmasa bile artık ona herkes anarşist gözüyle bakmaktadır. Damgalanmıştır artık!

İşte, Katharina Blum’un çiğnenen onurunun hikayesi budur!

Hukuk önünde aklansa bile Katharina, yapılan habeler nedeniyle toplum gözünde suçludur…

Masum olduğu halde medya tarafından suçlu ilan edilmek!

Ahmed Arif’in bu dizeleri ne kadar güzel şiirdir yahu:

Vurulsam kaybolsam derim,

Çırılçıplak, bir kavgada,

Erkekçe olsun isterim,

Dostluk da, düşmanlık da.

Hiçbiri olmaz halbuki…

Gerçekten neden erkekçe olmaz ki hiçbir şey…

Unutmayın günün zalimleri!

Bir gün,

sizin de onurunuz çiğnenirse,

sakın şaşırmayın…!

OC’den bugünlük bu kadar anam babam…

En Kalbi Muhabbetlerimle...

Ben CAN; Orhan Can…

EN ÇOK İZLENEN VİDEOLAR
youtube kanalımıza abone olun





Kişisel verileriniz Şirketimiz tarafından farklı kanallar veya ilgili mevzuat kapsamında kamu veri tabanları üzerinden ve farklı hukuki sebeplere dayanarak; sunduğumuz ürün ile hizmetleri sağlamak, geliştirmek ve ticari faaliyetlerimizi yürütmek amacıyla toplanmaktadır.

KABUL EDİYORUM ÇEREZ POLİTİKASI